Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Aralık 2014 Perşembe

İKTİSADİ HAYAT VE İKTİSAT FELSEFESİ

Uğur Yavuz

     Bireyler ve toplumlar hayatlarını sürdürebilmek için ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. Söz konusu ihtiyaçların yalnız karşılanması pek mümkün olmamakta,  bireylerin ve toplumların iktisadi faaliyette bulunmaları gerekmektedir. Ancak iktisadi faaliyetler gerçekleşirken bir takım ahlaki sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle iktisat üç ana konuda ahlak felsefesinin ilgi alanına girmektedir.  Buna göre, iktisat refah, adalet ve özgürlükle ilgili ahlaki sorular sormakta; rasyonalitenin doğasıyla ilgili temel bir takım sorular formüle etmektedir. İnsanlar evlerini nasıl idare edeceklerini düşündükleri sürece ekonomi hakkında da düşünmüşlerdir. İktisadi faaliyetlerde bulunan bireylerin değerleri, ahlaki yapıları ve sosyolojik kalıpları iktisat açısından geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemli bir yer tutmaktadır. İnsan davranışlarının tümü belirli bir amaca yöneliktir. İnsanın ve bu bağlamda diğer iktisadi karar birimlerinin faaliyetlerindeki temel amaç fayda maksimizasyonudur. Bu amaç doğrultusunda iktisadi birimler etkileşim içinde olmak zorundadırlar. İnsanlar, az emek ile çok fayda elde etmek isterler ve çalışmalarının külfetini hile veya zorla başkalarına yüklemeye çalışırlar, işte bu nedenle ahlaki çöküntülerin veya bozulmaların olduğu bir toplumda refah artırımı, bölüşümde adalet ve insan ile iktisadın ayrılmadıkları birçok olgudan söz edilememektedir.

 Ahlak birçok bilimde olduğu gibi iktisat açısından da son derece önemlidir. İktisat bilimi içinde ahlak tartışmaları, çoğunlukla piyasanın, servetin yaratılmasında oldukça etkin olmasına karşın, dağıtım süreçlerinde başarısız olduğu iddiası çerçevesinde yapılmaktadır. Buradan hareketle, ahlakı temel alan bir mekanizmanın dağıtımı yapmakta daha etkili olacağı görüşü, yaygın olarak kabul edilmektedir. Ancak piyasa süreci teorisi, bu görüşün karşısında yer almaktadır. Herhangi bir ahlaki meşrulaştırmayı dışlayan piyasa süreci teorisi, klasik liberal prensipler içerisinde, piyasanın ahlak yapısından bağımsız olmasını ileri sürmektedir.

 İktisat felsefesi ile ahlak felsefesi arasındaki etkileşim tartışmaları sürerken özellikle merkantilizm aşamasından itibaren bu tartışmalar küreselleşme olgusu aracılığıyla daha da artmıştır, çünkü bu döneme kadar iktisadi faaliyetler ahlaki sınırlar dikkate alınarak yapılırken,  sonraki dönemlerde meta merkezli ve ahlaki değerlerin önemsenmediği iktisadi faaliyetler yaygınlaşmaktadır. Meta merkezli ve insanı ikinci plana iten bu faaliyetler küreselleşmeye karşı tavır alınmasına ve söz konusu olgunun ulusların faydasına değil sadece belli bir grubun çıkarlarına hizmet ettiği algısını oluşturmuştur.İnsanlar ve toplumlar iktisadi faaliyetlerde bulunurken doğaları gereği rasyonel davranarak hep daha fazla fayda istemektedirler. Ancak dünyadaki kaynakların sınırlı oluşu da göz önüne alındığında bireyler ve toplumlar birbirleriyle rekabet içerisinde olmak zorundadırlar.

 Küreselleşme süreci söz konusu rekabeti daha haksız bir hale getirerek toplumlar arasındaki gelir farkını daha da artırmaktadır. İktisadi olarak zayıflayan bir ekonominin ahlaki değerlerinde de zayıflamalar meydana gelmektedir. İktisadi faaliyetlerin belirli ahlaki ölçütler içerisinde yapılması, dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek için yeterli olacağını düşünmekteyim. Küreselleşme sürecini ileri ki günlerde daha da ayrıntılı inceleyip avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendirmeye çalışacağım.

 Başarılı bir hayat dilerim.


uguryavuzdeu@gmail.com.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder