Finansal piyasaların en temel amacı nedir ? Bu soruya daha önceki
yazılarımızda yanıt vermeye çalışmıştık. Finansal piyasaların en temel amacı bir ekonomide fon arz eden
ekonomik birimlerle fon talep eden ekonomik birimleri bir araya getirmek. Bir
başka deyişle, finansal piyasalar bu işlevi yerine getirebildiği ölçüde
ekonominin geneli için faydalı olabilir, fayda yaratabilir. Peki, finansal
piyasaları regüle etmenin yada deregülüze etmenin bu noktadaki önemi nedir ?
Regülasyon süreçlerinin finansal piyasalar ve ekonominin geneli üzerindeki
etkileri nelerdir ? Gelin, analiz edelim.
Finansal regülasyon
dediğimiz zaman aklımıza karmaşık süreçler gelmesin. Kısaca açıklamak
gerekirse, finansal piyasalarda işlem yapan ekonomik birimlerin işlem
süreçlerine getirilen düzenlemeler diyebiliriz. Örneğin, bir bankanın elindeki
aktifleriyle ne kadar hisse senedi fonu alabileceği ya da bir portföy yönetim
şirketinin en fazla ne kadar emtia fonu satın alabileceğine getirilen
düzenlemeler buna örnek gösterilebilir. Ya da günümüzde en önemli
regülasyonlardan biri olan, bir banka ya da finans kuruluşu kurmak için minimum
ne kadar sermaye gerektiğine dair düzenlemeler buna örnek gösterilebilir.
Finansal piyasalara
uygulanan regülasyonların ekonomiye pek çok etkisi olduğundan bahsetmiştik. Kuşkusuz, finansal krizler ortaya çıktığı
zaman finansal piyasalarda regülasyon olup olmaması krizin sonucunun belirlenmesinde
çok büyük bir etken oluyor. Bunun en yakın örneklerinden birisi, 2008
Krizi’dir.
2008 Krizinde Amerika
Birleşik Devletleri’nde görülen en büyük regülasyon hatalarından biri, menkul
kıymetleştirme işlemlerinin çok fazla kullanılması oldu. Konut kredilerinin
aşırı derecede menkul kıymetleştirilmesi o dönemde finansal piyasalarda çok
ciddi bir balon yaratmıştı. Bununla beraber Amerikan konut piyasasında da çok
ciddi bir balonu tetikledi. Bir başka deyişle, konut kredilerindeki menkul
kıymetleştirme sonucunda finansal piyasa balonu ve reel konut balonu birbirini
beslemiştir. Eğer balonun oluşmasından önce finans mühendisliğine yeteri kadar
regülasyon getirilseydi krizin sonuçları bu kadar ağır olmayabilirdi.
Finansal
regülasyonlarla ilgili bir başka önemli nokta ise, finansal regülasyonların
zamanında uygulanmamasının sonucunda ortaya çıkan krizlerin etkilerini
hafifletebilmek için eskisine göre çok daha fazla devlet müdahalesine gerek
duyuluyor olmasıdır. Bunun örneğini yine 2008 Krizinde görebiliriz. Krizin
ardından ABD’de pek çok banka ve finans kuruluşu kamulaştırıldı, önemli yatırım
bankacılığı devlerinin bazıları kamu kontrolüne girdi. Bu, şunu göstermektedir:
Zamanında yerine getirilmeyen devlet müdahaleleri, daha sonra çok daha büyük
olan devlet müdahalelerini mecbur kılıyor.
Finansal
regülasyonların rekabet seviyesine olan etkisi de oldukça önemli bir konu. Etkin
bir piyasa, piyasa fiyatına etki edemeyecek kadar çok sayıda alıcı ve satıcının
varlığını gerekli kılar. Bir başka deyişle, bu özellik arttıkça piyasanın
etkinliği de artar. Burada, önemli bir çelişki ortaya çıkıyor. Finansal
piyasalara yönelik regülasyonların önemli bir kısmı, piyasada yoğunlaşmaya yol
açmaktadır. Nasıl mı? Örneğin, bir bankanın kurulması için oldukça yüksek bir
minimum sermaye şartı getirildiğinde, az sayıda sermaye grubu bu şartları
sağlayabilme gücüne sahip olabilir. Doğal olarak bunun sonucunda bankacılık
sektöründe ciddi bir yoğunlaşma ortaya çıkar. Bir başka deyişle, birkaç büyük
banka pazar payının önemli bir kısmını alır. Bu, istenmeyen bir durumdur. Bu
noktada ilginç bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Nasıl mı?
Finansal piyasalarda
ortaya çıkabilecek krizleri engelleyebilmek için sermaye yeterliliği gibi
önlemlerin alınması şarttır. Çünkü, bu şekilde finans kuruluşlarının kaldıraç
oranları düşecektir. Kaldıraç oranlarının düşmesi ise krizlerin oluşma
ihtimalini azaltacaktır. Fakat, yüksek sermaye şartı sonucunda piyasalarda
yoğunlaşma ortaya çıkacaktır. Bu noktada şu ortaya çıkmaktadır: Finansal
piyasaları regüle etmenin alternatif maliyeti yoğunlaşma iken, regüle etmemenin
alternatif maliyeti ise yüksek kaldıraçtan dolayı ortaya çıkabilecek
krizlerdir.
Sonuç olarak, bu
alternatif maliyet ikilemini ortadan kaldırabilmenin tek bir yolu vardır:
Finansal piyasa işlemcilerinin bilgi düzeylerini artırmak. Bunun sonucunda, kuşkusuz yine de bir alternatif
maliyet ortaya çıkmakla beraber, eskisine göre daha az maliyetli olacaktır.
Yani, yüksek bilgi düzeyine sahip işlemcilerin olduğu finansal piyasalarda
regülasyon-serbestlik dengesi çok daha optimal bir şekilde kurulabilecektir.
Görüşmek üzere.
Not:Burada
yazılanlar yatırım danışmanlığı, tavsiyesi değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder